ATATÜRK’ÜN ALTI OKU

ATATÜRK bu Cumhuriyeti kurarken, içinde bulunduğu koşulları iyi değerlendiren bir tutum izlemiştir. Birinci dünya savaşı sonrasında bir ulus devleti kurarken bunun üniter, merkezi bir yapıda olmasına özellikle dikkat etmiştir. Bir tarafta batı dünyası diğer tarafta İslam dünyası varken birinci dünya savaşının son aşamasında gerçekleşen Sovyet devrimi ile, birde sosyalist dünya gündeme gelmiştir. İşte Atatürk bu üç dünya arasında kalan merkezi coğrafyada devlet kurarken bunlardan bağımsız bir devlet yapısı ortaya koymaya dikkat etmiştir.

Avrupa’nın yanı başında bir milli devlet kurarken batılı devlet modelini olduğu gibi taklit etmemiş, Sovyet devrimi, bütün Avrasya bölgesinde bir sosyalist yapılanma meydana getirirken, buna karşı mesafeli bir yol izlemiş, saltanat ve halifeliğin kaldırılmasıyla da İslam dünyasından farklı bir yol izleyerek çağdaş, laik bir cumhuriyet yapılanmasına yönelmiştir. Üç dünya arasında merkezi ve bağımsız bir devlet modeli ulusal kurtuluş savaşının bir zaferi ve kazanımı olarak gündeme getirilirken, Atatürk kopyacı ya da taklitçi değil, Türkiye’nin özel koşullarına uygun bir ulusal sentezci yaklaşım ile hareket etmiş, üç ayrı siyasal sistem arasında Türkiye’nin koşullarına uygun bir ulusal devlet modelini kurmaya çaba göstermiştir.

Fransız devrimi çağdaş dünyanın modern ulus devletlerini ve laik cumhuriyet rejimlerini doğurmuştur. Atatürk Fransız devriminin üç ana ilkesi olan milliyetçilik, cumhuriyetçilik ve laiklik ilkelerini alarak yanı başındaki Avrupa kıtası ile belirli bir yakınlık içinde olmuştur. Benzeri bir biçimde Sovyet devriminin üç ana ilkesi olan devrimcilik, halkçılık ve devletçilikte sosyalist sistemden alınmış ve böylece her iki devrimden gelen üçer ilke bir sentezci yaklaşım ile bir araya getirilerek altı ok ya da altı ilke, bir yeni eklektik modelin yapı taşları olarak benimsenmiş bağımsız bir devletin siyasal modelini geliştirmiştir. İşte altı ok ile ifade edilen, Türkiye Cumhuriyeti’nin esas temel modeli böylesine bir tutumun sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Avrupa merkezli batı, 500 yıl dünyayı sömürge düzeni içerisinde yönetmiş, daha sonra da öne çıkan Amerikan emperyalizmi, Avrupa’nın Misyonunu teslim alarak sömürgeciliği daha da geliştirmiş ve batının dışında kalan ülkelere batılı gibi güçlü bir ulus devlet olma şansını tanımak istememiştir. Bu nedenle, batı devletleri gibi güçlü bir devlete sahip olabilmek için, batı emperyalizmine karşı bir kurtuluş savaşı verilmesi gerekmiş, Türkiye Cumhuriyeti de batı ülkelerinin işgalci ordularına karşı bir ulusal kurtuluş savaşı vererek kurulmuş ve batılı ülkeler gibi güçlü bir devlet yapılanmasına zaman içersinde sahip olmuştur. Batı tipi devlet modelini aynen kopya etmediği için Atatürk, yeni Türk devletinin batılılar tarafından yeniden sömürgeleştirmesine engel olmuştur. Batı emperyalizmi ile tam olarak mücadele edebilmek için Atatürk, Fransız devriminden gelen milliyetçilik, cumhuriyetçilik ve laiklik ilkelerini Türkiye’nin potasında eriterek, sömürge olmanın ötesinde tam bağımsız devlet yapılanmasını gerçekleştirmiştir.

Sosyalist devrimden alınan devletçilik, halkçılık ve devrimcilik ilkeleri, batı tipi bir ulus devlet yapılanmasına yönelen Türkiye Cumhuriyetinin tekrar Osmanlı devleti gibi bir sömürgeleşme sürecine sürüklenmemesi amacıyla benimsenmiştir. Böylece Atatürk, imparatorluk sonrası dönemde Kemalist devrimi gerçekleştirirken ve tam bağımsız bir ulus devlet oluştururken Fransız ve Sovyet devrimlerinin ana ilkelerini bir araya getirerek farklı bir sentezci yol seçiyordu. Böylece, batının yanı başında batı tipi bir devlet kurulurken, bunun batı emperyalizminin kucağında yeniden sömürgeleşmemesi için kapitalist yoldan ayrı bir çizgi izlenerek, devletçi ve halkçı bir siyasal yapılanmaya devrimci bir yoldan gidilmeye çalışılıyordu. Kurulan milli devlet ve laik cumhuriyet rejimi; güçlü devletçilik ve devrimci halkçılık politikaları ile dengelenerek, batı taklitçisi bir yola Türkiye cumhuriyetinin sürüklenmesinin önüne geçilmeye çalışılıyordu.

Anadolu yarımadası üzerinde güçlü bir devlet kurulurken, doğu ve batı sentezi yapılmaya çalışılıyordu. Sentezci bir yaklaşım ile oluşturulacak güçlü devlet modelinin, batı taklitçisi, Sovyet kuklası ya da ortaçağ dincisi bir siyasal modelden uzak yepyeni bir Kemalist devlet modeli, çağdaş bir siyasal sentez olarak ortaya çıkarılmaya çalışılıyordu. Ulusal kurtuluş savaşından gelen büyük güç ve zaferle elde edilen bağımsızlık düzeni kazanımları, altı ilkenin bir araya getirilmesi ile oluşan altı ok sentezinin önünü açıyorlardı. Altı ilkenin her biri, bizzat Atatürk’ün sözleri ve çalışmaları ile içerik kazanmış ve TC Anayasasın da var olan devletin temel omurgasını meydana getirmiştir. Anayasanın değişmez maddelerinin içerdiği temel normun esası altı ilkeden oluşan altı oktur.

Devrimin ilkelerini yaşatmak görevimiz olmalıdır.

 

Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

Atatürkçü Düşünce Derneği

Bilim Danışma Kurulu Üyesi 

Şimdi paylaş !

Schreibe einen Kommentar