Mehmet Akif Ersoy`u anıyoruz
İstiklal Marşı’mızın yazarı Mehmet Akif Ersoy, vefatının 82 yıl dönümünde anıyoruz. Mehmet Akif Ersoy kimdir ? İstiklal şairi Mehmet Akif Ersoy hakkında bilgiler……
Mehmet Akif Ersoy, Kurtuluş Savaşı sonrası yazdığı Türkiye Cumhuriyeti’nin Ulusal Marşı olarak 12 Mart 1921 yılında kabul edilen İstiklal Marşı’nın şairi ve güftekarıdır. 20 Aralık 1873 tarihinde dünyaya gelen ve 27 Aralık 1936 senesinde hayata gözlerini yuman Mehmet Akif Ersoy’u, 82 ölüm yıl dönümünde saygıyla anıyoruz. İşte Mehmet Akif Ersoy’un hayat hikayesi…
MEHMET AKİF ERSOY KİMDİR?
Mehmet Akif Ersoy, 20 Aralık 1873 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. İlköğrenimine Fatih’te Emir Buhari Mehtebi’nde başlayan Ersoy, ortaöğrenimine Fatih Merkez Rüştiyesi’nde başladı. Bir yandan da Fatih Camii’nde Farsça derslerini takip eden Mehmet Akif Ersoy, dil derslerine büyük ilgi duydu.
Rüştiyedeki eğitimi süresince Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca gibi dil derslerinde her zaman birinci oldu ve okulunda Türkçe öğretmeni Hersekli Hoca Kadri Efendi’den oldukça etkilendi.
Rüştiyedeki eğitiminin ardından annesi medrese eğitimi istese de babasının desteğiyle Mehmet Akif Ersoy 1885’te dönemin popüler okullarındna olan Mülkiye İdaresi’nde eğitim görmeye başladı. 1888’de okulun yüksek kısmında okurken babasını kaybetti ve bir yıl sonra büyük Fatih yangınında evleri yandı. Yaşanan bu 2 olumsuz gelişme, Mehmet Akif Ersoy’un ailesini yoksulluğa sürükledi.
Babasının öğrencisi Mustafa Sıtkı, aynı arsa üzerine bir ev inşa etti ve aile bu evde yaşamaya başladı. Bir meslek sahibi olmak isteyen Mehmet Akif, Mülkiye İdaresi’ni bırakarak Ziraat ve Baytar Mektebi’ne kaydoldu.
Mezuniyetinin ardından Fransızcasını geliştiren Mehmet Akif, 6 ay içerisinde de Kur’an’ı ezberledi ve hafız oldu. Hazine-i Fünun Dergisinde 1893 ve 1894’te birer gazeli, 1895’te ise Mektep Mecmuası’nda „Kur’an’a Hitab“, adlı şiiri yayınlandı, memuriyet hayatına başladı.
Okulu bitirdikten sonra Ziraat Bakanlığı’nda memur olarak göreve başlayan Ersoy, 1893 – 1913 yılları arasında memuriyet hayatını sürdürdü. Mehmet Âkif, edebiyata olan ilgisini şiir yazarak ve edebiyat öğretmenliği yaparak sürdürdü. Resimli Gazete’de Servet-i Fünun Dergisi’nde şiirleri ve yazıları yayımlandı. İstanbul’da bulunduğu sırada bakanlıktaki görevinin yanı sıra önce Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi (1906)’nde kompozisyon (kitabet-i resmiye),sonra Çiftçilik Makinist Mektebi’nde (1907) Türkçe dersleri vermek üzere öğretmen olarak atandı.
Balkan Savaşı’ndan sonra, ilk olarak Umur-i Baytariye görevinden (1913), sonra yayınlarının hükümetle uygun düşmemesi nedeniyle aldığı ikaz üzerine Darülfünun müderrisliği görevinden (1914) ayrıldı. Yalnızca Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi’ndeki görevine devam etti. Harbiye Nezareti’ne bağlı Teşkilat-ı Mahsusa’dan gelen teklif üzerine İslam birliği kurma gayesi güden Almanya’ya Tunuslu Şeyh Salih Şerif ile birlikte gitti.
Lübnan’da yaşayan Mekke Emiri Şerif Ali Haydar Paşa’nın daveti ile 1918’de bu ülkeye giden Âkif, Lübnan’da iken Şeyhülislamlığa bağlı Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye Cemiyeti başkatipliğine atandı.
Bu dönemde Anadolu toprakları işgale uğramış; Türk halkı Kurtuluş Savaşı ’nı başlatarak direnişe geçmişti. Bu harekete katılmak isteyen Âkif, Balıkesir’e giderek 6 Şubat 1920 günü Zağnos Paşa Camii’nde çok heyecanlı bir hutbe verdi. Halkın beklenmedik ilgisi karşısında daha birçok yerde hutbe verdi, konuşmalar yaptı ve İstanbul’a döndü.
Âkif, Kurtuluş Savaşı’nı desteklemesi nedeniyle 1920’de Dâr ül-Hikmet il-İslâmiye Cemiyeti’ndeki görevlerinden azledildi. İstanbul’da rahat edemeyen Mehmet Akif Ersoy, görevinden azledilmeden önce oğlu Emin’i yanına alarak Anadolu’ya geçti. Mustafa Kemal Paşa’dan Sebil’ür-Reşad’ı Ankara’da çıkarması için gelen davet üzerine TBMM’nin açılışının ertesi günü olan 24 Nisan 1920 günü Ankara’ya vardı.
Ankara’ya varır varmaz ona verilen ilk görev, Konya Ayaklanması’nı önlemek için halka öğütler vermek üzere Konya’ya gitmekti, büyük gayretine rağmen Konya’da kesin bir sonuca ulaşamadı ve Kastamonu’ya geçti. Halkı düşmana direnişe teşvik için 1920 yılının Kasım ayında Kastamonu’daki Nasrullah Camisi’nde verdiği ateşli vaaz, Diyarbakır’da basıldı ve tüm vilayetlere ve cephelere dağıtıldı.
1921’de Ankara’da Taceddin Dergahı’na yerleşen Mehmet Âkif, Burdur milletvekili olarak meclisteki görevine devam etmekteydi. O dönemde Yunanların Ankara’ya ilerleyişi karşısında meclisi Kayseri’ye taşımak için hazırlık vardı. Bunun bir dağılmaya yol açacağını düşünen Mehmet Âkif, Ankara’da kalınmasını, Sakarya’da yeni bir savunma hattı kurulmasını önerdi; teklifi tartışılıp kabul edildi. Taceddin Dergahı’nda kaldığı ev Mehmet Akif Ersoy Müzesi olarak ziyarete açıktır.
Aynı dönemde Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey’in ricası üzerine arkadaşı Hasan Basri Bey kendisini ulusal marş yarışmasına katılmaya ikna etti. Konulan 500 liralık ödül nedeniyle başlangıçta katılmayı reddettiği bu yarışmaya, o güne kadar gönderilen şiirlerin hiçbiri yeterli bulunmamıştı ve en güzel şiiri Mehmet Âkif’in yazacağı kanısı mecliste hâkimdi. Mehmet Âkif’in yarışmaya katılmayı kabul etmesi üzerine kimi şairler şiirlerini yarışmadan çektiler. Şairin orduya ithaf ettiği İstiklâl Marşı, 17 Şubat günü Sırat-ı Müstakim ve Hâkimiyet-i Milliye’de yayımlandı. Hamdullah Suphi Bey tarafından mecliste okunup ayakta dinlendikten sonra 12 Mart 1921 Cumartesi günü saat 17.45’te ulusal marş olarak kabul edildi. Âkif, ödül olarak verilen 500 lirayı Hilal-i Ahmer bünyesinde, kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Dar’ül Mesai vakfına bağışladı.
Siroz hastalığına tutulunca hava değişikliği iyi gelir düşüncesiyle önce Lübnan’a, sonra Antakya’ya gitti fakat Mısır’a hasta olarak döndü. 17 Haziran 1936’da tedavi için İstanbul’a döndü. 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul’da, Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda hayatını kaybetti. Edirnekapı Mezarlığı’na gömüldü. Mezarı iki yıl sonra, üniversiteli gençler tarafından yaptırıldı; 1960’ta yol inşaatı nedeniyle kabri Edirnekapı Şehitliği’ne nakledildi. Mezarı, Süleyman Nazif ve arkadaşı Ahmet Naim Bey’in mezarları arasındadır.
İSTİKLAL MARŞI’NIN KABULÜ
O sırada Maarif Vekili Hamdullah Suphi’nin desteği ile İstiklal Marşı için açılan yarışmaya giren Mehmet Akif Ersoy, 724 şiir arasından yarışmayı kazandı. 18 Mart 1921’de kabul edilen şiir, 1924 yılında Osman Zeki Üngör tarafından bestelenerek „Türkiye Cumhuriyeti’nin Milli Marşı“ olarak ilan edildi. Mehmet Akif Ersoy yarışmadan kazandığı 500 lirayı kabul etmeyerek Türk Ordusu’na armağan etti.
Sakarya Zaferi’nden sonra İstanbul’a geldi ancak İslami uyanışçı düşünürlerden olan Mehmet Akif Ersoy, Cumhuriyet’in laik düzeninin oturması sebebiyle Mısır’a gitti. 1936 yılına kadar Mısır’da Türk Dili ve Edebiyatı dersleri verdi. Siroz’a yakalanması üzerine 1935’te Lübnan’a, 1936’da Antakya’ya gitti. Hastalığının ilerlemesi üzerine ülkesine döndü ve 27 Aralık 1936’da İstanbul’da vefat etti. Mezarı Edirnekapı Şehitliği’nde bulunmaktadır.
Mehmet Akif Ersoy’un en önemli eseri olan „Safahat“, 7 kitabtan oluşmaktadır. 1911 yılında yazdığı birinci bölümde osmanlı toplumunun meşrutiyet dönemini; 1912 yılında yazdığı „Süleymaniye Kürsüsünde“ adlı ikinci kitapta, Osmanlı aydınlarını işlemiştir. 1913’de Safahat’ın üçüncü bölümü olan „Halkın Sesleri“ni ve 1914 yılında dördüncü bölüm „Fatih Kürsüsünde“yi yazdı. Ardından 1917 tarihli „Hatıralar“ ve I. Dünya Savaşı hakkında görüşlerinin yer aldığı 1924 tarihli „Asım“ı yazdı. Son ve 7. bölüm olan „Gölgeler“i 1933 yılında yazdı. Şiirlerinin toplu olarak yer aldığı 7 kitaplık eserine „İstiklal Marşı“nı koymayarak bu eserini Türk Milleti’ne armağan etmişti.
Başlangıcı 1911 olan „Safahat“, 1933 yılında tamamlandı. Özmer Ziya Doğrul, Mehmet Akif Ersoy’un kitaplarına almadığı şiirlerini de ekleyerek eseri, 1943 yılında tekrar yayımladı. Ardından 1987 yılında M. Ertuğrul Düzdağ, eseri önceki baskıları arasındaki farkı gösteren yeni bir basımını yaptı. „Kur’an’dan Ayet ve Hadisler“ ve „Mehmet Akif Ersoy’un Makaleleri“ adlı çalışmaları da ölümünden sonra yayımlanmıştır.
Mesnevi, Hafız Divanı, Güllistan, Fuzuli’nin Leyla ve Mecnu’nu, Victor Hugo, Lamartine ve Emile Zola gibi eserleri okumuş olan Mehmet Akif Ersoy’un eserleri anlatıya ve övgüye dayalıdır. „Sanat sanat içindir“ görüşüne karşı çıkmış dini yönü ağırlıkta bir edebiyat tarzı benimsemiştir. Edebiyat dili olarak Milli Edebiyat akımına karşı çıkmış, aruz kullanmıştır. Hatta edebiyatta batılılaşma konusunda Tevfik Fikret ile çatışmıştır..